Perşembe, Kasım 12, 2009

MatemaTikçe Aşk


Ben hep seni hipotenüs gibi karşımda duracaksın sandım

Ama sen hep alt taban olup benden uzaklaştın.

İç açılarımızın toplamı bir üçgen gibi 180 eder sandım.

Ama sen hep bir yamuk gibi karşımdaydın.

Üçgenleri çok seviyorum çünkü seni seviyorum.

Günlerce dolaştım üçgenlerde yamuklarda

Yuvarlaklarda denklemlerde ve problemlerde

Seni bulamadım

Ali ile Ayşe’nin yaşını topladım.

Ahmet’in yaşının yarısına böldüm ama sen yoktun.

Sırf senin için belediye otobüslerine bindim.

İnenleri çıkardım binenleri topladım.

Hatta işlemin tam tersini bile yaptım ama sen yine yoktun.

Değerler verdim

“x” dedim “y” dedim “z” dedim olmadı

“G” dedim bir zaman görmedim gelmedin.

Hayır… Bizim üçgenden geçen bir “x” le mektupta mı gönderemezdin.

Yeni bir şey öğrendim… ∏ sayısının değeri 314’müş.

İnan ki gözümde ∏ sayısı kadar değerin kalmadı.

Yeni bir kız arkadaşım var; bir kare kökün içerisinde mutlu.

Ve güzel bir şekilde yaşıyoruz.

Hiçbir sayının hiçbir karenin ve hiçbir küpün bizi dışarıya çıkaramayacağı

Bir kara kökün içerisinde.

Sana yamuklar ile mutluluklar diliyorum.

5 top...


Hayatin havaya attığımız 5 topla oynanan bir oyun olduğunu
düşünelim: Bu toplar;
İşimiz,
Ailemiz,
Sağlığımız,
Dostluklarımız
Ve benliğimizdir.

Bu 5 top içinde bir tek "isimiz" lastik bir toptur. Düşünürsek
zıplatabiliriz. Ancak diğer 4 top camdan yapılmıştır. Düşerse
kırılır, yerine konulamazlar. Bunu fark etmeli ve hayatimizi bu
dengeye göre kurmalıyız. Oysa hepimiz o ilk lastik topu tutabilmek
uğruna diğerlerini kırıp dökmüyor muyuz?

Cennet ve Cehennem...

Adam ve hayattaki tek arkadasi olan köpegi bir kazada birlikte
ölmüslerdi... Gökyüzüne çiktiktan sonra bembeyaz bulutlarin arasinda
dolasmaya basladilar... Adam çok susamisti...
Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini
muhtesem bir manzaranin karsisinda buldular..
Rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altindan yapilmis bir bahçe kapisi
ve onlari karsilayan beyazlar içinde bir kadin...
Adam köpegiile birlikte kadina yaklasti ve sordu:
Affedersiniz... Burasi neresi?''
Kadin ona gülümsedi:
"Burasi Cennet, efendim".
Adam bunun üzerine sevinçle
"Harika...!!!" dedi.
"Peki bana biraz su verebilir misiniz? Gerçekten çok susadim"....
Kadin cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin... içeride dilediginiz kadar
su bulabilirsiniz....."
Böylece adam köpegine döndü, "Hadi oglum içeri giriyoruz" diyerek kapiya
yürüdü... ama kadin onu birden durdurdu:
"Üzgünüm efendim, köpeginiz sizinle gelemez... hayvanlari içeri
almiyoruz..." Bunun üzerine adam bir an durdu, düsündü ve geri dönüp
köpegiyle birlikte geldikleri yolun tam tersi yönünde yürümeye
koyuldular....
Bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda
buldular ve yolun sonunda karsilarina çiftlik girisini andiran bir kapiyla
yirtik pirtik elbiseli bir dede çikti...
Adam sordu:"
Affedersiniz.... bana biraz su verebilir misiniz??"
Dede "içeri gel" dedi...
"kapidan girdikten sonra sag tarafta bir çesme var...."
Adam sordu: "Peki arkadasim da benimle gelip oradan içebilir mi?"
Dede " Tabii..." dedi. "çesmenin yaninda köpeginin de su içebilecegi bir
kase bulacaksin..."
Bunun üzerine adam kapidan girdi...biraz yürüdükten sonra sag tarafta
çesmeyi buldu.... Adam çesmeden köpek de oraciktaki kaseden doya doya
içerek
susuzluklarini giderdiler....
Derken adam geri giderek giriste bekleyen dedeye sordu:
"Su için çok tesekkür ederim... Peki burasi neresi..?"
Dede "Burasi cennet" dedi.
Bunu duyan adam sasirdi:
"Ama nasil olur...? az önce burasi gibi kirik dökük olmayan muhtesem bir
yere gittik ve orasinin da Cennet oldugunu söylediler..."
Dede "su rengarenk çiçeklerle süslü altin kapili yer mi?" dedi... " ama
orasi Cehennem.."
Adam iyice sasirmisti: "Peki ama orasi sizin adinizi kullanarak insanlari
kandiriyor diye hiç kizmiyor musunuz..??"
Dede gülümsedi:
"Kizmiyoruz...çünkü onlar kendi çikari için en iyi arkadasini yari yolda
birakanlari Cennet'ten uzak tutuyorlar....''

Guldugunde GuzelleŞmeyen Tek Bir Yuz Gormedim..,


Bundan 20 yıl sonra , yaptıkların değil yapamadıkların için üzüleceksin.

Dolayısıyla halatları çöz.Limandan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala,araştır,düşle,keşfet. Yapabileceğin kadar söz ver. Sonra Söz verdiğinden daha fazlasını yap. Oturarak başarıya ulasan tek yaratık tavuktur.

Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır.

Günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan, bu belki bütün gün hırladığın içindir. Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla!. şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla.

Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim.

Kimi zaman içindeki sessiz sese uzmanlardan daha fazla güven.

Aerodinamik yasalarına göre , o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. Herhalde bunu Ona hiç kimse söylemedi ki,uçuyor.

Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar sonunda, en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar.

Öteki insanlardan daha akıllı ol. Yalnız bunu onlara söyleme!

Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir.

HAYATTA YA TOZU DUMANA KATARSIN , YA DA TOZU DUMANI YUTARSIN.

İyi çalışan, sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder.

İnsanın tüm evrende kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır:

KENDISI...

Eylül'ün Nisan'a Aşkı

Eylülün bir derdi vardır. O, nisana sırılsıklam aşıktır ve işi gücü baharın nazlı kızını düşünmektir. O savrukluğu, kararsızlığı da bu yüzdendir. Eylülle nisan arasında gizli bir aşk sürüp gitmektedir. Bütün dertleri birbirlerine kavuşmaktır; ama bunun olmayacağı bellidir. Ne yapar nisan? Tabiatın cıvıl cıvıl canlanışı, insanların, yüreklerinde bir kıpırtıyla yollara dökülüşü, çevrenin insanı deli edercesine güzelliğe bürünüşü hep onunla gelmiyor mu? O da insanların içine yaşama sevinci doldurur, çevreye bakma, yeniden dirilişi görme yeteneği verir gözlere. Sonra bitkilere can suyu yürür, ağaçlar durur. Çiçekler rengini ondan alır. İnsana, ağaca, çiçeğe ve dağlardan kopup ırmaklara akan kar sularına gizliden gizliye aşkını işler nisan. Haydi, der. alın benim sevdamı eylüle götürün. Ve sabırsız bir bekleyişe koyulur sonra…

Dünya kuruldu kurulalı böyledir bu. Yaz gelince yapraklar kavrulmasın, insanların yüreklerindeki sevinç eksilmesin diye dua eder nisan. Çünkü sevdasını taşıyan yalnız onlardır. Sonra eylül gelir. İnsan, ağaç, çiçek ve su emaneti teslim ederler sahibine. İşte eylülün bütün şaşkınlığı bundandır. İnsana bir naiflik üfleyişi, neşeli yağmurlarla gelişi, caddeleri, bağ ve bahçeleri belki okulları cıvıl cıvıl dolduruşu bundandır. Ama olan ağaçlara olur. Onlar nisanını sevdasını getirip teslim etmenin yorgunluğuyla yapraklarını bırakıverir rüzgarlara.

Peki, eylül ne yapar bundan sonra? Bütün bu olanlar; güneşin bir açıp kayboluşu, bu kesik kesik yağmurlar, hep aşkın dizlerde derman bırakmayışındandır. Önde zorlu bir kış ve tam altı ay vardır. Sevgiliye ulaşmanın bir yolu olmalıdır. Eylül de aynı yolu seçer. Der ki insanlara: “Bakın, yazın miskinliğinden, yakıcı sıcaklarından kurtardım sizi. Sevecek ne kadar çok şey var etrafınızda… kendinizi şehrin kıyılarına, ormanlara vurun. Bereket ve aşk ayıyım ben, der. Kışa girmeden tabiatı bir daha yoklayın, tadın bütün yemişlerinden. Benim uçuk güneşimde son defa ısıtın içinizi. Güneşi, sevincinizi, ümitlerini doldurun yüreğinize. Kış gecelerini, soğuk ve güneşsiz günleri bu sevinçle bir çırpıda geçin. Bahara ve sevgilime ulaşın. Ona ulaştırın sevdamı.” Çiçeklerin tohumuna, meyvelerin çekirdeğine, anlaşılmaz bir heyecanla akan sulara söyler bunları. İnsanlara söyler. Onlar da bir kış taşırlar içlerinde bu sevdayı. Kış biter bitmez tohumlar, çekirdekler, su ve insan dayanamaz bu aşkın ağırlına, ortalığı çığlık çığlığa bir neşeye verirler. İşte baharın gelişi böyle olur.

Nisanla dünyanın yeniden dirilişi, tutup bizi delicesine hayata bağlayışı, bu aşkın sevinci ve baharın teşekkürüdür. Düşünün bir kere, bu aşk olmasaydı hayatımızın tadı tuzu kalır mıydı? Soğuk ve karanlık kış günlerini, boğucu, kavurucu yazı nasıl geçirirdik? İşimiz hep eylülü ve nisanı beklemekle kolaylaşıyor. Ah, bir bahar gelse, diyoruz; eylülün serinliğine ulaşsak, diyoruz. Aslında biz, bir aşkın salıncağına binmiş, gidiyoruz. Bir sevdanın çemberine yerleşmiş, dönüyoruz. Her şey o aşkın ürünü. Mevsimlerin, ayların, gündüzle gecenin birbirine olan aşkı… Tohumun hayat bulma sevdası, ağacın yeşillenme sabırsızlığı. Bizi yaşatan budur. Aşk herşeyi hoş göstermeye yetip artar.



Aşkın dili, kelimelerden ve onların yüklü olduğu anlamlardan çok ötedir.
Aşkın başka bir dili, başka bir lisanı vardır.
Sağır olan bir kalb ‘aşka dair bir şeyler söyle’ dediğinde
Sessiz kalmaktan başka ne yapabilirim!
Kalbi aşığın dünyasından haberdan olan kimse
Sadece İyiliğin ve Aşkın fısıltılarını duyar
Aşk sıradan insanın bilmediği dilde konuşur
Boş lafları baş ağrılarıyla birlikte arkasında bırakır.
Aşkı inkar eden hiç kimse bu dili anlayamaz
Söyleyebileceğimiz hiçbir şey onun kalbini harekete geçirmeye yetmeyecektir.
Aşkın iyiliğinin yolunda boş söz yoktur.